Kimi zaman o film oynar gözlerimin önünde.
Soğuk, mevsim normallerinin çok altında soğuk bir nisan akşamı; her maç günü tıklım tıklım olan karakol yemekhanesinde bir tek ben varım. Bir diğer asker de kulübede nöbet bekliyor.
Zaman zaman gizlice ona çay götürme dışında hiç dışarı çıkmıyorum.
O gün, bir Fenerbahçeli olarak hayatımda izlediğim en heyecanlı maçlardan birisinin Trabzonspor'a ait olacağı aklıma gelmiyor;
Fakat o müsabaka, yani Eskişehirspor'la oynadıkları o maç, hiç unutmayacağım bir filme dönüşüyor benim gözümde.
Çünkü berabere kalıyor o maçta Trabzon ve Eskişehir.
Ve bu beraberlik, Fenerbahçe'nin averajla liderlik koltuğuna oturmasını sağlıyor. O maçın sonucu da, şampiyonluk kupasını Fenerbahçe'ye aldırıyor.
Anlatayım.
Hakem bitiş düdüğünü çalar çalmaz oturduğum koltukta donup kalıyorum.
Kontrol edemiyorum sevinç ve heyecanımı,
hemen sonra; hızla yemekhaneden çıkıp yatakhaneye koşuyorum; dikkatle, uykumun kaçtığı gecelerde izlediğim ay'ı seyretmeye başlıyorum.
Birilerine bir şey anlatmam gerek, "Kazandık" diye bağırmam gerek, dağıtmam gerek belki bir yerleri; yatakhaneden çıkıp yeniden yemekhaneye koşuyorum. Bitmiyor heyecanım; yeniden yatakhanenin yolunu tutup, dolabımın gizli yerindeki cep telefonumu çıkartıp açıyorum, karşıma çıkan ilk Fenerbahçeli ile gözyaşları içerisinde konuşuyorum:
"Şampiyonuz."
Tam 15 yıl sonra, yeniden bir Trabzonspor maçının ardından ağlıyorum; bu defa Fenerbahçe değil, Eskişehirspor oynuyor onlarla.
***
22 Nisan;
Benim filmimin başladığı zaman, bir film bitiyor tam da o gece.
Mustafa Çelik.
Trabzonlu Mustafa Çelik, Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü görevini yürüttüğü İznik'te maçı izliyor.
Maç biter bitmez kalbi sıkışıyor; fakat eve kadar gitmeyi başarıyor. Zili çalar çalmaz kapıyı açan eşine,"15 yıl sonra bu kadar yaklaştık ama yine şampiyon olamayacağız" diyor. Daha sonra kalp krizi geçirip yere düşüyor.
61 yaşındaki Mustafa Çelik, benim tek başıma koca karakolu ayağa kaldırdığım zamanda, son nefesini veriyor.
Ve eşinin gözünde, bir daha hiç ama hiç unutmayacağı bir film çekiliyor.
***
Dün Yargıtay, iddialar arasında "Trabzonspor-Eskişehir" maçının da olduğu Aziz Yıldırım'ın kararını onadığında, aklıma "o gün" geldi;
Ve içim, o günün karanlığına gidip, bu defa sevinçten değil, acıdan koşuşturan bir askerin yemekhanesi oldu.
Düşündüm.
O maç -mahkemeye göre- Aziz Yıldırım'ın yaptığı şike nedeniyle berabere bitmemiş olsaydı, Mustafa Çelik de evine geldiğinde karısına sarılıp, "Bu defa şampiyon olacağız" diyecekti. Kapıdan içeri girip horon tepecekti belki de.
Fakat tabutu çıktı o evden.
***
Diyeceğim;
Futbol nasıl "sadece futbol" değilse, şike de "sadece şike" değildir; sonuç, bir şampiyonluk kupasından çok daha ötedir.
Belki de Aziz Yıldırım'ın "sadece şike"den yargılanması, bir parça eksik bir yargılamadır.
***
Bir Fenerbahçeli olarak, sevinçlerimin en büyüğünü sarı ve lacivert forma ile yaşamış biri olarak, Mustafa Çelik ve Mustafa Çelikler'e, "Işıklar içinde yatsınlar" diyorum.
Ve tüm sevinçlerimi geri alıyorum.
NOT... Bu yazı Fenerbahçeli bir yazar Mevlut Soysal tarafından Radikal gazetesi blog sayfasında yayınlanmıştır. Arşivlemek için aynen buraya eklenmiştir.