CevdetAykan |
Ben doğduğumda benim köyümde elektrik yoktu, televizyon ve futbol da. Hatta Köyden dışarı çıkanda. 120 haneli köyde ortaokul ve lise'yi okumak için ilçeye giden üç beş genç dışında.
12 Eylül döneminde lisede öğrenciydi agabeyim. Bizim köyden okumak için ilçeye giden arkadaşlarıyla köye geldiklerinde, merdiven altında konuştukları sözler dün gibi aklımda. Dönemin siyasi tartışmaları...
7 veya 8 yaşlarındaydım. Bir pazar günü zamanın meşhur jeepleriyle iki adam geldi köye. Durdular yanımda, Mehmet Demir'in evi nerde diye sordular bana. Köyde en çok bulunan isimlerden olan agabeyimi arayacakları aklımın ucundan bile geçmiyordu. Tarif ettiklerinde anladım bu adamların bizim evi sorduklarını. Rahmetli babamla konuşmak istediler ve konuştular uzun uzun. Sonra da babamı, agabeyimi alıp jeeplerine binip gittiler. Anlamamıştım tabi ben neler olduğunu. Meğerse agabeyim ilçenin tek futbol takımı Erbaaspor'da futbol oynuyormuş babamdan ve bizden gizli gizli. Hafta sonu tarlada iş var diye babamın zoruyla gelmiş köye aklı takımında ve futbolda kalarak. Babam asla izin vermezdi aslında ama adamların nasıl ikna ettiklerini sonradan öğrendim.. İlçe milliyetçiliği yapmışlar. Niksar'ı yenmek lazım tabi... Yenmişler de...
İşte o gün duydum futbolu, futbolcuyu, takımı vs... Abimizden duyduk Trabzonsporu. Kendi gibi üç kardeşini Trabzonsporlu yaptı doğal olarak. Zaten başka takım da bildiğimiz yoktu ya... Fransa'dan halamın hediye getirdiği pilli radyoda başladık maç dinlemeye. Bulaştırmıştık bünyeye Trabzonspor sevdasını.
Kulüpten agabeyime yaz döneminde idman yapsın diye verdikleri futbol topu, biraz malzeme ile biz de başladık anız tarlalarında topun peşinde koşmaya. Biz koştukça zaten köyde yapacak işi olmayan genç, çocuk ne varsa takıldı peşimize. Oynadık, oynadıkça öğrendik, öğrendikçe Trabzonsporlu olduk. Babamın pilini bitireceksiniz diye feryat ettiği o radyodan maçları dinledikçe aramızdan çatlak sesler çıksada çoğunluk hep Trabzonsporlu oldu, hiç bitmeyecek aşk'la.
Biz büyüdük, sonra ağabeyimin izinden gitmeye başladık. Ortaokul, lise derken bizi de aldılar ilçe takımına. Yalnız köyde herkesin Trabzonsporlu olduğu ortamdan hiç Trabzonsporlunun olmadığı ortama gelmiştik. Nerdeyse yok denecek kadar.
Hem futbolumuzu oynadık hem Trabzonspor hayali ile tutuşmaya başladık. Erbaaspor'dan Ferruh abi Trabzonspora transfer oluyormuş diye duyduk. Daha kim tutar beni. İşimiz gücümüz futbol oldu bir anda. Öyle ya koskoca Trabzonspor Erbaaspor'dan futbolcu alıyor. Nasıl olmasın? Bir çok takımda futbol oynadık ama hayat şartları yada kısmetsizlikten belki de giyme şansımız olmadı bordo maviyi.
Velhasıl, okul, askerlik, iş hayatı derken bulunduğumuz ortamlarda durum hep aynıydı. Nereye gitsem hep az ama öz kişiydik. Bazen öyle anlar oldu ki, yüzlerce rakip taraftar arasında en gür sesle bağırdık, Şenola Trabzon Şenola, Hami golllll diye... En sert bakışlar ve küfürler arasında yılmadan en azimle...
Yıllar önce ilk defa İstanbul'da Trabzonspor'u canlı izledim tek kelime tezahürat yapmadan sessizce. Bağırıp çağırmamın sebebi birilerinden çekinmekten değil aşk ile buluşmanın heyecanıydı. Nerdeyse on beş sene bu anı beklemiştim özlemle, hasretle. İki adım ötemdeydi, siyah beyaz televizyondan izlediğim hayranı olduğum futbolcular. Sağım solum her yanın Trabzonsporluydu. İlk defa bu kadar Trabzonsporlu insanı bir arada görüyordum. Onlar tezahürat yaptıkça iliklerime kadar hissediyordum o gür ve gururla söyledikleri besteleri. Hep arzuladım bir gün Avni Aker'de en yüksek sesle haykıran taraftar olmayı.
Hayatımıza internetin girmesinden sonra; sadece izlemek yerine yazmayada başladım. Yazdıkça yeni Trabzonsporlular tanıdım. Tanıdıkça kaynaştım. Uzak diye hayal ettiğim Trabzonspor gittikçe yakınlaşmaya başladı. Az kaldı Avni Aker stadına ulaşmaya...
En son şampiyon olduğumuz seneyi hatırlamıyorum bile. Yani ben de büyük çoğunluk gibi şampiyonluk görmedim hissetmedim. Ta ki geçen seneye kadar. İlk yarıyı 9 puan önde bitirince bu sene o sene diye mutluluktan uçuyor, çevremde Trabzonsporluların sayısı hızla artıyordu. Bir ara işler ters gitmeye başladı. Dedikodular, söylemler ayyuka çıktı. Yaşananları an ve an görüyor neler oluyor diye yazmaya isyan ediyorduk. Hele ki o malum Eskişehir maçları. Ben ve bütün Trabzonsporlular her şeyin farkındaydı ama elden bir şey gelmiyordu güçlülerin sistemine karşı isyan etmekten başka... Sonunda yine şampiyon olamadık ama ne farkederdı ki? Bizim sevdamız kupalarla, şampiyonluklarla oluşmamıştı sonuçta. Seneye inşallah şampiyonuz diye her sene olduğu gibi umudumuzu tazeledik.
Bir sabah uyandığımızda bizim isyanımızı duyan birileri, sistem soytarılarının oyunlarını bozdu. Kollarında kelepçeler mahkeme mahkeme gezdirdiler ve dediler ki, bunlar hırsızlık yapmıştır. Nasıl hırsızlarsa, çaldıklarını iade etmemek için bin bir türlü hileye başvurdular ve dünyanın gözü önünde emanetimizi vermiyorlar. Biz de var gücümüzle o emanet gelene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
Mücadele demişken haddim olmayarak biraz detaya girmek istiyorum.
Trabzonspor, başkanı, yönetimi, teknik heyeti, futbolcuları, taraftarı ile hep birlikte. Kısaca Trabzonspor camiasıyla... Emanetimizi vermemek için bin bir takla atan, siyasilere, kurumlara, iş adamlarına, yönetimlere aklınıza kim gelirse onlarla mücadele hatta savaşmak zorundayız. Karşımızdaki dev gücün farkına vararak.
Demiştim ya, her gün biraz daha fazla Trabzonsporlu tanıyorum diye. Nerdeyse, her gün istediği anda Trabzonsporu gören, iç içe yaşayan, her daim herşeyden haberdar olan bazı arkadaşlar kadar Trabzonspor'un güncel olayları hakkında bilgim yok. Yazılan çizilen kadar yada anlayabildiğimiz kadar biliyoruz. Takip edebildiğim ve görüşlerine değer verdiğim bazı arkadaşlar transfer sezonun başlamasıyla birlikte 24 saat transfer dedıkoduları, yapılmayan transferlere isyan ediyorlar. Takımdaki eksik mevkileri görüp transfer isteyen, futboldan anlayan herkese saygım sonsuz. Lakin sırf transfer yapılmadı diye takımı, başkanı, hocayı yerden yere vuranları anlayamıyorum. Hele son günlerde oluşan başkancılar, hocacılar muhabbetinden çok rahatsız oluyorum. Trabzonsporun başkanı da hocası da işinin ehli olduğundan kimsenin şüphesi olmamalı. Sizin gördüğünüz açıkları onlarda görüyor ve gerekeni yapacaklarından hiç şüphem yok. Daha dün 82 puan toplayıp şampiyonluğu hırsızlarca çalınan, Türkiye kupası, süper kupa kazanan, ilk defa Şampiyonlar liğinde oynatan ve hala Uefa liğinde mücadele veren bu ekip değil mi? Ne yani her sene şampiyon olan takım mıydık biz? Sadece biraz sabır ve hoş görü... İlle de bir sabırsızlık söz konusuysa çalınan emeklerin iadesi için mücadele edip onu istemek lazım değil mi?
Öyle şeyler okuyorum ki bazı arkadaşların tek derdinin Trabzonspor olmadığını düşünmeye başladım. Bu dönemde Trabzonspor başkanının veya hocasının istifasını istemek nasıl bir kafadır. Sanki kafalarda farklı senaryolar var. Ya da ben yanılıyorum.
Bazı arkadaşlar bana sitem ediyor, abi neden sen eleştirmiyorsun transferleri, hocayı, başkanı diye; Tabi ki benimde rahatsız olduğum şeyler var. Ama bu dönemde her tarafın çakallarla dolduğu yerde, kulübümün bir değeri olan futbolcuyu kötülemem, yedi düvelle savaşan başkanımı onların diline sakız etmem, Türkiye'nin gıpta ile baktığı hocamı yerden yere vurmam.
Sevgili Trabzonsporlular,
Takımdan memnun olmayan arkadaşlara nacizane tavsiyem biraz Trabzonspor'dan uzak durun, sakinleşin, özleyin... Benim gibi uzaktan sevmeyi deneyin. Sonra en sevdiğiniz aşkınızdan ayrı kalmanın ne demek olduğunu anlayın. Sanırım fazla muhabbet aşkı öldürüyor.
Unutmayın, Trabzonspor aşk'tır...