Ercüment Büyükşener'in Sosyal medya üzerine Ted- Alsancak konferansında bir sunumu izledim. Sosyal medya ile ilgili tabiri yerindeyse cuk oturan bir sorusu çok dikkatimi çekti. "Kuralları olmayan bir oyunun kazananı olur mu?
Şimdi bu soruyu, futbol ve şike davası üzerinden düşünelim.
Futbol, Kural koyucuları tarafından daha önce belirlenmiş kurallar ile oynanan/oynatılan bir spor dalı. Milyarlarca insanın değişik sebeblerle takip ettiği, gönül verdiği ve en çok harcama yaptığı sosyal faaliyetlerin başında geliyor. Dolayısıyla bu kadar insanın ilgilendiği ve milyarlarca paranın döndüğü futblolunda kurallarla yönetilmesi ve kurallara uymayanların cezalandırılması kadar doğal bir şey olamaz.
Türkiye Cumhuriyeti Emniyeti ve Savcılığı 3 Temmuz 2011 tarihinde, 2010 - 2011 futbol sezonunda şike/ teşvik eylemleri ile ilgili olarak suç örgütü kurduğu ve faaliyetlerde bulunduğu iddiasıyla bazı spor adamları hakkında soruşturma başlattı. Yine T.C.' nin ilgili mahkemeleri soruşturma neticesinde bazı kişileri tutukladı veya tutuksuz yargılamak üzere serbest bıraktı. Adli yargının sonuçlanması benzer davalarıda göz önüne alırsak yıllar sürebiliyor.
Futbolumuzu yöneten özerk Türkiye Futbol Federasyonu, hem kendi kuralları hemde futbolun asıl patronu Fifa ve Uefa'nın kuralları gereği adli yargının kararını beklemeden kendi iç hukukunda bir karar vermesi gerekiyordu.
Peki biz ne yaptık?
- TBMM'de şike ve teşvik suçu işyenlere uygulanacak cezalar değiştirildi.
- TFF yöneticileri her gün bir defaya mahsus gibi bir uzlaşma için Uefa'nın kapısını aşındırdı.
- TFF hiç bir şey yokmuş gibi süper ligi oynattı.
- Medyanın büyük bölümü şikeyi görmemezlikten geldi. İnadına maçları gündemde tuttu.
- Siyasetçiler kaybedeceği 3-5 oy için takla üstüne takla attı.
- Şike yaptıgı iddia edilenler nerdeyse halk kahramanı ilan edildi.
- TFF yönetimi ve disiplin kurulları değiştirildi.
- Onlarca maçta şike ve teşvik suçu bulan TFF etik kurulu raporu yok sayıldı.
- Şike cezalarını belirleyen 58. mad. değiştirilip üstüne 105.md. ilave edildi.
- Başbakanımız tarafından kişilerle kurumlar ayrılmalı gibi fikir ortaya atıldı.
Ve bu değişimlerden sonra;
- Başbakanın dediği yapılıp yeni etik kurulu raporu tanzim edildi.
- Pfdk tarafından bazı yöneticilere, futbolculara, menajerlere 1-3 yıl arası ceza verildi.
- Kişiler ile kurumlar ayrılıp kulüpler cezasız bırakıldı.
- Dünya basını Türkler şikeyi cezasız bıraktı diye manşet attı.
- Kendimize göre, kendi keyfi kurallarımızla her şeyi hallettik.
Geçtiğimiz günlerde ülkemizde Uefa toplantısı yapıldı. Uefa'nın gündeminde olmasada toplantının bir numaralı gündemi şike davası ve sonuçları üzerine oldu. Uefa başkanı M. Platini ve G.sekreter G.İnfantino'ya sorulan soruların nerdeyse tamamı şike davası üzerineydi.
Toplantıda konuşan Başbakan, malum "kişilerle kurumlar ayrılmalı" fikrini ortaya attı. Uefa başkanı M.Platini'nin Başbakan'a verdiği cevap çok anlaşılır ve gayet netti. "Bizde kurallar var." "Şike'ye sıfır tolerans." "Kişiler ve kurumlar ayrılamaz."
Bizde de kurallar vardı ve üstelik Uefa ve Fifa ile aynı. Tek farkı o kural güçlüye zarar veriyorsa bir gecede değişen cinsindendi. Oyuna başlarken koyduğumuz kuralları oyun oynanırken değiştirdik.
Malesef ; Türk futbolunda kurallar olsada, uygulamada kuralsızlık yapılarak keyfi değişiklikler yapılmıştır. Dolayısıyla kurallar olmadan kazananlar kazanmış sayılamaz. Türk futbolcamiasının şuan gözü kulağı Uefa cephesindedir. Acaba kazandık mı diye? Kazanan birisi acaba diyebilir mi?
Yazının başına dönecek olursak; hayatın her alanında düzeni sağlamak ve adalet için uygulanabilir ve herkese eşit, düzen sağlayacak kurallar olmalıdır. Kurallara uymayanlar mutlaka cezalandırılmalıdır. Suç varsa ceza uygulamasından kaçınılmamalıdır.